Sıra meleklere mi geldi?

(04/02/2010) / Bünyamin Yılmaz

KAYNAK: Milli Gazete

Bir melek dünyaya gelip kendini porno yıldızı olarak bulursa ne olurmuş. Kumbaracı 50'nin oyunu "Yala Ama Yutma'nın konusu bu. Dini değerleri ayaklar altına alan ve müstehcenlikte sınır tanımayan oyuna tepkiler ortalığı karıştırdı. Oyuna tepkileri şaşkınlıkla karşılayan Cumhuriyet ve Radikal'in tavrı mı doğru yoksa böyle bir oyuna tepki gösterenlerin tavrı mı?

Geçtiğimiz yıl Bursa'da İpekyolu Film Festivali'nde izlediğim ve oldukça beğendiğim bir filmdi "Gitmek : Benim Marlon Brando'm" Filmi izledikten sonra ekibi de tebrik etmeyi ihmal etmedim. Hatta filmle ilgili bir değerlendirmeyi gazetede de yapmıştım. Başroldeki Ayça Damgacı'nın doğal oyunculuğu da ilgimi çekmişti.
Önceki gün Vakit gazetesinden aradılar. Fahrettin Dede'nin verdiği bilgiye göre, (çok özür dileyerek aktarmak istiyorum) Yala Ama Yutma adlı bir oyun sahneye konacakmış. Haber şöyle: Kumbaracı 50'nin sahneye koyacağı, senaryosunu Özen Yula'nın yazdığı oyunun konusu şöyle: "Kurala göre yüzyılda bir 'sınanma'dan geçmek için yeryüzüne gönderilen bir melek, yirmi dört saat içinde en azından bir insanı 'iyilik adına' yola getirmelidir. Başarırsa yeniden yüzyıllığına melek olarak devam edecektir, eğer başarısız olursa dünyada insan olarak kalacak ve eceliyle ölecektir. İşte bu sınanmaya tabi tutulan oyunun başkahramanı melek, kendini Türkiye'de bir porno film setinde, oyuncu Leyla'nın bedeninde buluverir.

Tehlikeli oyun

Daha haberi telefonda dinlerken ter bastı beni. Ahmet Kaya'nın bir şarkısında söylediği gibi: "nerden baksan tutarsızlık, nerden baksan..." Fahrettin'e şöyle bir görüş verdim: "Bu sadece Müslümanları değil, bütün din mensuplarını kızdırır. Modern zihinle inanç değerlerinin sentezini yapmak sağlıklı bir durum değil. Bu çok tehlikeli olabilir. İnsan bedenine meleğin girmesi çok saçma bir durum. Melekler inancımıza göre korunmuştur. İnsanın pisliğini meleklere bulaştırmak mümkün değil" Diğer görüş veren tiyatro eleştirmeni Birol Cürgül ise şunları söylüyor: "Sosyal meseleleri ve problemleri, müstehcenlik aracı kılınarak gündeme getirmeyi ve bunu tiyatro sahneleri aracılığı ile yapmayı her şeyden önce başka sosyal problemleri doğurmaya yönelik bir davranış olarak değerlendiriyorum. Ayrıca toplumun inanç değerleri üzerinde tahrifat yapma alışkanlığının hala devam ettiğini görüyoruz. Bu konunun dini mihraklarca incelenmesi gerektiğini ve bu oyunun sahnelenmemesi gerektiğini düşünüyorum"

Haberi okurken daha çok buzlandırılarak verilen fotoğraflardaki sanatçıyı tanır gibi oldum. Tiyatro grubunun internet sitesine girince Ayça Damgacı'nın dünyaya gönderilen (!) ve porno yıldızı Leyla kılığına giren meleği oynayacağını öğrendim. Durdum ve iki kere düşündüm. İlk düşünmem, Müslüman bir toplum içinde yaşadığı halde hiçbir inanç değerine saygı duymayan bir çizginin pervasızlığı çok can sıkıcıydı. İkinci düşünmem, "Gitmek" filmi haksız bir savaşın, zalimliğin çektirdiği acılara rağmen gelişen bir aşkı simgeliyordu. Böyle dikkat çekici ve duyarlı bir filmde rol alan sanatçının bırakın müstehcenliği tiyatro sahnesine taşımasını, inanç değerlerini ayaklar altına alan bir oyuna bulaşması bile şaşkınlığa dil yutturuyor.

Cumhuriyet'teyiz şair!

Vakit'in verdiği haberi Cumhuriyet gazetesinin kültür sanat sayfası manşete taşımış. Sevgili şair Cafer Keklikçi ile çay muhabbetlerimizde gündeme gelen 'özel' konumuzdur. Neden sol kesime İslami kesimin gazeteleri özel önem verir ve kendi sanatçılarını, şairlerini yazarlarını görmezden gelirken bol keseden sütun açarlar meselesi gündemin ilk maddesi olur. Benim yaklaşımım her zamanki gibi esprili olur: Belki de çok ortalarda olan bu isimlerin camiaya ısınmasıyla onlar siz güzel insanları da keşfederler Cafer(!) derim ama tebessüm garantili bu girişim şair kalbinde yaralar açmaya devam eder.

Cumhuriyet Gazetesi'nin kültür sanat sayfasında manşette adımı görünce Cafer, "anladın sen onu" tebessümüne büründü. Kim demiş sol kesim İslami, dini, muhafazakar, duyarlı, ne derseniz deyin, kesimden kimseleri görmüyor diye, bak Millî Gazete Kültür Sanat editörünü bile sayfalarına taşımışlar(!)

Şaka bir yana Radikal ve Cumhuriyet gazetesi ve bazı sol internet siteleri Vakit'in okurları tahrik ettiği yönünde haber yaptılar. Vakit Kültür Sanat Editörü Ahmet Can'a 'neler oluyor yahu' dediğimde şunları söyledi: "Biz haberde tahrik edici bir dil kullanmışız, öyle söylüyorlar. Habervaktim.com'daki okur yorumundan yola çıkarak 'tiyatro basılacağını, sorumlusunun Vakit olacağını söylüyorlar. Biz oyunun nerede sahneleneceğini bile söylemedik. Tahrik olsa adres vermemiz gerekmez miydi? Kaldı ki, bizim inanç değerlerini ayaklar altına almaya çalışan bir oyuna tepki gösterme hakkımız yok mu. Bir banka Alaeddin Keykubat'la ilgili bir opera sahneye koyacak. Keykubat'ın içoğlana aşkını anlatıyorlarmış. Böylesine saygısız, önemli değerleri küçümseyen, onların manevi dünyasını görmezden gelip, olmayacak bir saçmalığa bulaştırmalarına sessiz mi kalacağız. Haber yapmayacak mıyız?" Yapmalısın Ahmet dedim, yapmalıyız. Hem sapkınlığı taşıyacaksınız izleyiciye hem de inanç değerleri yüksek insanları bu pisliğe bulaştırıp sanat yapacaksınız!

Türkiye'de sanat icra eden kesime mensup bir kısmı gündem oluşturmanın yolunu bulmuşlar. Bu ülkenin hamuruna karılmış olan İslam inancını hedefe aldıklarında gürültü çıkacağını biliyorlar. Nasıl olsa inançlı kesim sanat işini ciddiye almıyor, çak gitsin! Bu pervasızlığın bir son bulması gerekiyor. O suçladıkları ve tahrik ediyor dedikleri yaklaşımdan önce kendi yaptıklarını gözden geçirseler asıl yanlışın kendilerinden sadır olduğunu da anlayacaklar. Türk Tiyatrosu seyirci kaybediyor, öyleyse Hülya Avşarvari bir çıkışa sığın, sahnelerde öpüşme olursa izleyici gelir de. Eh, diziler üzerinden bombardıman tutacak ya, yerlere indirilmiş cinsellik üzerinden masum çocuklara kadar vur ha vur, yetmedi bir de sahneden vur! Tiyatro kendini tanıtacak ya, al bir meleği(!) indir bir porno yıldızının bedenine işin değerini alçalt da alçalt...

Ferhan Şensoy'luklar

Bir zamanlar bu işi daha profesyonelce yapanlar vardı. Ferhan Şensoy, çarşaflı kadınları sahneye çıkararak onları çıplak bırakıyordu. Yüksek sanat yaparak, insanları aydınlatıyordu(!) Tabi cahil halk kesimi ayaklanınca da etraf sanat düşmanıyla doluyordu. Bu hastalık ara ara böyle nüksettiriliyor. Beyler, bu ülkenin inançlı insanları zaten habire dayak yiyor. Balyoz planlarında önce Cuma namazına giden yüzü nurlular hedef alınıyor.

Üniversiteye gitmek üzere evden çıkanlar ikna odalarından döndürülüp soluğu yurt dışında aldırılıyor. Gidemeyenler bir sürü travma atlatmaya çalışıyor, aileler perişan oluyor nesiller heba ediliyor. İmam Hatibe gidenler zaten üvey evlat. Hakkını savunsan bu kez ülkeyi aldığı oylarla yönetenlere saldırılıyor. Onları bırakan insan hakları derneklerine döndürüyor eleştiri oklarını. Mahkeme kapısına kilit vurmaya çalışıyor. Geniş toplum kesimlerinin sorunlarını gündeme almak değil onları çözümsüz bırakmak alkışlanıyor. Sahnelerde yer bulabilen tiyatroculara gazeteler açmaz sayfalarını, iyi tiyatro yapmak isteyenler Hülya Avşar'ın açıklamalarıyla gündeme gelen Türk Tiyatrosu'nu kurtarma çabalarına bakar bakar dururlar!

"Aman Tanrım" filmi Türkiye'de gösterime girdiğinde tepki göstermiş, dağıtıcı firma bu yüzden bizi film gösterimlerinden yasaklamıştı. Umurumda olduğunu söyleyemeyeceğim. Ama o film, İslam inancının kabul etmediği bir konuyla izleyici karşısına çıkmıştı ve filme tepki doğaldı. Şimdi de ismini anmak dahi istemediğim bu tiyatro oyunu. Ayça Damgacı'ya saygımın devam etmesini isterim. Bu oyunu sahneye çıkarmak yerine 'özür dilemeyi seçerse' memnun olacağım. Çünkü onun daha iyi sinema filmlerinde doğal oyunculuğunun devamını görmek istiyorum. Eğer tiyatroda güzel şeyler yapmak istiyorsa ilk biletli izleyicisi de ben olurum. Ama lütfen, bu milletin inanç değerleriyle oynayan oyunlara prim vermeyin. Özen Yula velûd bir kalem. Daha iyi oyunlar yazabilir. Ondan daha iyi oyunlar isteyin. Ve lütfen bana böyle cansıkıcı yazılar da yazdırmayın.

Çünkü biz öfke kusmayı değil, güzellikleri paylaşmayı diliyoruz.

Gitmek filmi aşkına; çok şey mi istiyoruz Ayça!